Metabolik Sendrom Nedir?
Metabolik sendrom, birden fazla kalp damar hastalığı risk faktörünün kümelendiği hastalıklar grubudur. Gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde yaşam şekli değişiklikleri nedeni ile bir salgın haline gelerek, ateroskleroza bağlı kalp damar hastalıkların sıklığında artışa yol açmaktadır. Kilo fazlalığı ve bel çevresi kalınlığı fazla olduğu kişilerde görülen metabolik sendrom kalp hastalığı, yüksek tansiyon ve şeker hastalığı gibi hastalıkların habercisidir. Bu hastalık tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de yaygınlaşmaktadır. Metabolik sendromlu hastalarda, kan damarlarındaki sertleşmeler ve tıkanmalar inme ve kalp krizi riskini yükseltmektedir.
Metabolik Sendrom Kriterleri Nelerdir?
Metabolik Sendromun farklı organizasyonlara ait farklı tanımlamaları bulunmaktadır. En son üzerinde uzlaşı sağlanan tanı kriterleri; artmış bel çevresi (topluma ve ülkeye özgü), trigliserit yüksekliği, HDL kolesterol düşüklüğü, kan basıncı yüksekliği ve açlık kan glukozu yüksekliğidir. Tanı için ise bu parametrelerden en az üçünün varlığı şarttır:
- Bel çevresi (Kadınlarda: ≥ 80 cm; Erkeklerde: ≥ 94 cm),
- Açlık kan şekeri yüksekliği (≥100 mg/dL) veya tip 2 diyabet,
- Tansiyon yüksekliği (≥85/130 mm Hg) veya hipertansiyon hastalığı,
- HDL kolesterol düşüklüğü (erkeklerde <40 mg/dL; kadınlarda <50 mg/dL),
- Trigliserit yüksekliği (≥150 mg/dL).
Metabolik Sendrom Ne Gibi Hastalıkların Habercisidir?
Metabolik Sendromlu kişilerde bu sendromu olmayanlara göre gelecekte tip 2 diyabet gelişme riski 5 kat, aterosklerotik kalp damar hastalık gelişme riski ise 2 kat daha fazladır. Alkole bağlı olmayan karaciğer yağlanması, polikistik over sendromu, uyku apne sendromu, safra taşı, gastroözofageal reflü, depresyon ve astım da Metabolik Sendromla ilişkili tablolar arasında sayılmaktadır.
Ülkemizde Metabolik Sendrom
Dünya nüfusunun dörtte birinde Metabolik Sendrom bulunmaktadır. Türkiye’de yapılan çalışmalara göre ise 20 yaş üstü nüfusun üçte birine yakını Metabolik Sendromludur.
Metabolik Sendrom Sıklığı Neden Artıyor?
Metabolik Sendrom sıklığının artmasında fiziksel aktivite azlığının, sedanter yaşam tarzının ve aşırı beslenmenin tetiklediği bel çevresi yağlanmasının, obezite sıklığındaki artışın yanı sıra hipertansiyon, glukoz metabolizma bozukluğu ve dislipidemi gibi Metabolik Sendrom bileşenlerinin yüksek sıklıkta bulunmasının rolü olabileceği düşünülmektedir.
Ülkemizde yapılan çalışmalarda Türk erişkinlerin hafta içi ve hafta sonu, kır-kent ayırımı olmaksızın günün yaklaşık 6 saatini oturarak geçirdiği ve günlük enerji alımının yüksek bulunduğu görülmüştür. Bu bulgular bozuk yaşam tarzının halkımızdaki Metabolik Sendrom ve bel çevresi yağlanmasındaki artışta en önemli faktörler olduğunu düşündürmektedir.
Metabolik Sendroma Karşı Ne Gibi Önlemler Alabiliriz?
Metabolik Sendromdan korunmanın temeli, sağlıklı bir yaşam şeklini benimsemektir. Metabolik Sendrom tanısı konmuşsa, kalp-damar hastalığı ve tip 2 diyabet riskini azaltmak için hemen harekete geçmek gerekir. Önce hasta kalp-damar hastalığı riskleri açsından kapsamlı bir muayene ve değerlendirme önerilir. Daha sonra, ilk planda sağlıklı yaşam şeklinin benimsenmesine yönelik önlemler uygulanır. Bu önlemlerin yeterli olmaması halinde ise tedaviye başvurulması gerekebilir.
İlk Aşamada Sağlıklı Yaşam Şekline Geçiş
- Fiziksel egzersiz: Amaç, hücreleri daha fazla glukoz kullanmaya “zorlamak” ve kilo vermeyi sağlamaktır. Her gün veya haftada en az beş gün, en az 30 dakika orta düzeyde egzersiz yapılması önerilmektedir (hızlı yürüme, yüzme, yavaş koşma, bisiklete binme gibi).
- Beslenme şeklinin değiştirilmesi (dengeli ve sağlıklı beslenme): Doymuş yağlardan kısıtlı, kompleks karbonhidratlardan zengin diyet, Metabolik Sendromlu kişillerde önerilen bir diyet modelidir. Son zamanlarda Akdeniz diyeti gibi dengeli diyet modellerinin koroner kalp hastalığı ve farklı kanser türlerinin yanı sıra obezite, dislipidemi ve kan basıncı yüksekliği gibi metabolik bozuklukların sıklığında azalma ile ilişkili oldukları bildirilmektedir. Akdeniz diyeti sebze, meyve, baklagiller, zeytinyağı, ceviz, fındık, üzüm gibi liften, kompleks karbonhidratlardan ve tekli doymamış yağlardan zengin, doymuş yağlardan fakir bir diyettir.